Meal Seç / Sure Seç

Tekvir Suresi

TÜRKÇE - MUHAMMED ESED KURAN TEFSİRİ


( MUHAMMED ESED KURAN TEFSİRİ )

81 - Tekvir
RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA (1)

1 - Otoritelerin çoğunluğuna göre, (9. sure -Tevbe- hariç bütün surelerin başında yer alan) bu ifade Fâtiha'nın ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Bu nedenle 1. ayet olarak numaralandırılmıştır. Bütün diğer örneklerde ise besmele, surelerin başında yer alır ve fakat ayet sayılmaz. Rahmân ve Rahîm ilahî sıfatlarının her ikisi de "bağışlama", "merhamet", "şefkat" anlamına gelen ve fakat daha da kapsayıcı bir mana ifade eden rahmet isminden (bu ismin masdarından) türetilmişlerdir. İlk zamanlardan bu yana İslam alimleri, bu iki terimi birbirinden ayıran anlam nüanslarını tanımlamaya çalışmışlardır. Bu açıklamaların en ikna edici ve sade olanı İbni Kayyım'a aittir (Menâr I, 48'den naklen): (Ona göre,) Rahmân terimi, Allah'ın Varlığı kavramında içkin (mündemiç) bulunan ve ondan koparılması mümkün olmayan rahmet saçıcılığı vasfını kapsarken, Rahîm, bu rahmetin O'nun mahlukatı üzerindeki tezahürünü ve onlar üzerindeki etkisini, başka bir deyişle O'nun aktivite (faaliyet) tarafını ifade eder.

        
Nüzul sırasına göre büyük ihtimalle yedinci sırada bulunan ve oldukça erken döneme ait olan bu surenin geleneksel başlığı, birinci ayetinde geçen ve Son Saat, yani, insanın yeniden dirilmesi sembolik imajını ortaya koyan kuvviret fiilinden türetilmiştir.
1. GÜNEŞ, karanlığa gömüldüğünde,
2. ve yıldızlar ışıklarını yitirdiğinde,
3. dağlar kaybolup gittiğinde, (1)

1 - Bkz. 20:105-107 ve ilgili not 90; ayrıca 14:48, not 63.

4. ve doğurmak üzere olan dişi develer başıboş bırakıldığında,
5. bütün hayvanlar bir araya toplandığında, (2)

2 - Yani, Son Saat'in tezahürlerinin dehşeti ile veya -Mu‘tezilî müfessirlerin ileri sürdükleri gibi- insanların kendilerine yaptıkları zulümlerden dolayı uğradıkları zararları gidermek üzere Allah tarafından bir araya getirildiklerinde (Râzî). Ayrıca, insanlar tarafından sevilen hayvanların öteki dünyada kendilerini sevenler ile birlikte olacakları söylenmiştir (Zemahşerî). Bu yorum, 6:38'e dayanmaktadır -"yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi [Allah'ın] mahlukları olmasınlar" ve hemen ardından: "Onlar[ın tümü] Rabbleri (katında) toplanacaklardır".

6. ve denizler kaynadığında,
7. bütün insanlar [yaptıklarıyla] eşleştirildiğinde, (3)

3 - Yani, hiç kimse geçmiş fiillerinin sorumluluğundan kendisini sıyıramadığında.

8. ve diri diri gömülen kız çocuklarına sorulduğunda
9. hangi suçtan dolayı öldürüldükleri, (4)

4 - Barbarca bir gelenek olan kız çocuklarını diri diri gömme, çoğunlukla zannedildiği kadar olmasa da, İslam öncesi Arabistan'da oldukça yaygın bulunmaktaydı. Bunun sebepleri iki yönlüydü: kız çocukları sayısındaki bir artışın ekonomik yükümlülükleri ağırlaştıracağı korkusu ve kızların sık sık düşman kabileler tarafından esir alınmaları ve sonunda kendilerini esir alanları ailelerine ve kardeşlerine tercih etmelerinin yarattığı aşağılanma korkusu. İslam'dan önce bu geleneğe muhalif olanların önde gelenlerinden biri, Ömer b. Hattâb'ın akrabası ve Muhammed (s)'in manevî habercilerinden biri olan Zeyd b. ‘Amr b. Nufeyl idi (karş. Buhârî, Fezâilu Ashâbi'n-Nebî, Abdullah b. Ömer'den rivayet): bu zat Muhammed (s)'in nübüvvetinden kısa süre önce ölmüştü (Fethu'l-Bârî VII, 112). Başka bir adam, Sa‘sa‘ah b. Nâciye et-Temîmî -şair Ferazdak'ın dedesi- bu şekilde ölüme mahkum edilen kız çocuklarının kurtarıcısı olarak şöhret yaptı. O da sonra İslam'ı kabul etti. İbni Hallikân (II, 197), Sa‘sa‘a'nın yaklaşık otuz kızı ailelerine fidye ödemek suretiyle kurtardığını zikreder.

10. [insanların yapıp-ettiklerinin] dosyaları açıldığında,
11. ve gökyüzü açılıp ortaya serildiğinde,
12. [cehennemin] yakıcı ateşi parladığında,
13. ve cennet gözler önüne getirildiğinde,
14. [o Gün] her insan, [kendisi için] ne hazırlamış olduğunu görecektir.
15. HAYIR! Hayır! Dönüp duran yıldızları tanıklığa çağırırım,
16. yörüngelerinde akan ve kaybolan gezegenleri,
17. ve kararan geceyi,
18. ve soluk almaya başlayan sabahı:
19. bakın, bu [ilahî kelâm], gerçekten soylu bir elçinin [vahyedilmiş] sözüdür, (5)

5 - Sürekli olarak tekrarlanmalarından dolayı insanın aşina olduğu bazı tabiat olgularını "tanıklığa çağırmak" suretiyle, "tabiat kanunları" olarak adlandırdığımız şeyin Allah'ın yaratma planının görünür unsurlarından başka bir şey olmadığı gerçeğine dikkat çekilmektedir -bu planda (bu ve bundan sonraki ayetlerde değinilen) ilahî vahiyler belirleyici bir rol oynamaktadırlar: ve böylece, sonuç olarak, Muhammed (s)'e indirilen ilahî kelâm, Allah'ın yaratılış alanındaki soyut ya da somut herhangi bir olgu kadar "tabii"dir.

20. güç bahşedilmiş, kudret ve egemenlik tahtının Sahibi nezdinde (6) emin kılınmış,

6 - Lafzen, "kudret tahtının Sahibi katında". Dikkat edilmesi gereken nokta, Kur'an'daki ‘arş teriminin -ki bu ayet, nüzul sırasına göre ilk kullanıldığı yerdir- her zaman Allah'ın kudret ve hakimiyetini gösterdiğidir (karş. 7:54, not 43).

21. itaat edilen ve güvene layık birinin [sözü]!
22. Çünkü, bu arkadaşınız bir deli değil: (7)

7 - Bkz. sure 68, not 3. Muhammed (s)'in "bu arkadaşınız" şeklinde tanımlanmasının amacı, o'nun mutlak beşerî tarafını vurgulamak, böylece kendisine tâbi olanların o'nu ilahlaştırma ihtimalini bertaraf etmektir. (Bkz. ayrıca 7:184, not 150.)

23. o gerçekten [meleği] gördü, berrak bir ufukta [gördü] onu; (8)

8 - Bu, 74. surenin giriş notunda zikredilen vahiydeki kopuşu (fetratu'l-vahy) sona erdiren, Hz. Peygamber'in Melek Cebrâil'i görmesine bir atıftır. Bkz. ayrıca 53:5 vd. ve ilgili notlar.

24. o, [başka birine vahyedilmiş olan] insan kavrayışının ötesindeki şeylerin bilgisinden dolayı onları kıskanan biri değildir. (9)

9 - Zımnen, "ve o bundan dolayı bu vahyi size tebliğ eder".

25. Bu [mesaj], lânetlenmiş bir şeytanî gücün (10) sözü de değildir.

10 - Şeytan'ı buraya özgü olarak "şeytanî güçler" şeklinde çevirmemin gerekçesi için bkz. 15:17 ile ilgili not 16'nın ilk bölümü.

26. Öyleyse nereye gidiyorsunuz?
27. Bu [mesaj], bütün insanlık için bir öğüt ve hatırlatmadan başka bir şey değildir,
28. doğru yolda yürümek isteyen her biriniz için.
29. Ama Allah, bütün âlemlerin Rabbi, [o yolu size göstermeyi] istemedikçe siz onu isteyemezsiniz. (11)

11 - Yani, "Siz onu isteyebilirsiniz, çünkü ancak Allah insana bağışladığı olumlu içgüdüler yoluyla ve peygamberlerine indirdiği vahiyler aracılığıyla size doğru yolu göstermek istemiştir: bu da, doğru yolu seçmenin Allah'ın evrensel rehberliğinden yararlanmak isteyen herkese açık olduğuna işarettir. (Karş. 76:29-30'daki benzer pasaj.)

KURAN uygulamasını telefonunuza siz de yükleyin: