Meal Seç / Sure Seç

İntifar Suresi

TÜRKÇE - MUHAMMED ESED KURAN TEFSİRİ


( MUHAMMED ESED KURAN TEFSİRİ )

82 - İntifar
RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA (1)

1 - Otoritelerin çoğunluğuna göre, (9. sure -Tevbe- hariç bütün surelerin başında yer alan) bu ifade Fâtiha'nın ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Bu nedenle 1. ayet olarak numaralandırılmıştır. Bütün diğer örneklerde ise besmele, surelerin başında yer alır ve fakat ayet sayılmaz. Rahmân ve Rahîm ilahî sıfatlarının her ikisi de "bağışlama", "merhamet", "şefkat" anlamına gelen ve fakat daha da kapsayıcı bir mana ifade eden rahmet isminden (bu ismin masdarından) türetilmişlerdir. İlk zamanlardan bu yana İslam alimleri, bu iki terimi birbirinden ayıran anlam nüanslarını tanımlamaya çalışmışlardır. Bu açıklamaların en ikna edici ve sade olanı İbni Kayyım'a aittir (Menâr I, 48'den naklen): (Ona göre,) Rahmân terimi, Allah'ın Varlığı kavramında içkin (mündemiç) bulunan ve ondan koparılması mümkün olmayan rahmet saçıcılığı vasfını kapsarken, Rahîm, bu rahmetin O'nun mahlukatı üzerindeki tezahürünü ve onlar üzerindeki etkisini, başka bir deyişle O'nun aktivite (faaliyet) tarafını ifade eder.

        
Bazı otoriteler, bu sureyi Mekke döneminin ilk yıllarına ait görürlerken diğer bazıları ise onun daha ziyade son Mekkî vahiyler grubuna ait olduğu ihtimali üzerinde dururlar.
1. GÖKYÜZÜ parçalanıp yarıldığında, (1)

1 - Dünyevî bilgi sınırları içinde bulunan bu dünyanın son bulacağı ve öteki dünyanın nihaî gerçekliğinin başlayacağı Son Saat'e işaret.

2. ve yıldızlar dağılıp savrulduğunda,
3. denizler kabarıp taştığında,
4. ve kabirler alt-üst olduğunda,
5. her insan, [sonunda,] ilerisi için ne hazırladığını ve [bu dünyada] ne bıraktığını (2) anlayacaktır.

2 - Yani, yaptıklarını ve yapmayı ihmal ettiklerini. Alternatif bir çeviri şöyle olabilirdi: "öne koyduklarını ve geriye bıraktıklarını", yani daha fazla değer atfettiklerini ve sübjektif değerlendirişlerine göre daha önemsiz gördüklerini. Böylece, yeniden dirilme anında insan, bu dünyadaki hayatında yapmış olduğu -veya bilinçli olarak yapmaktan kaçındığı- her şeyin gerçek sebepleri ile manevî/ahlakî sonuçlarını açık şekilde anlayacaktır: ve bu, onun yaptığı bütün güzel fiilleri ve kaçındığı günahları olduğu kadar işlediği bütün günahları ve yapmaktan kaçındığı iyilikleri de kapsar.

6. EY İNSAN! Nedir seni lütuf sahibi Rabbinden uzaklaştıran, (3)

3 - Hiçbir insanın "aralarından yalnız hakikati inkar etmeye şartlanmış olanlarla sınırlı olmayan şeytanî eğilimlerden (fitne)" tamamiyle masun olmadığına (bkz. 8:25 ve ilgili not 25) işaret eden bir belâgat sorusu. Cevabı, aşağıda 9. ayette verilmektedir.

7. seni yaratan ve varlık amacına uygun olarak şekillendiren, (4) tabiatını adil ölçüler içinde oluşturan (5),

4 - Yani, "bireysel hayatınızın ve çevrenizin zaruretleriyle ilgili bütün vasıf ve yeteneklerle sizi donatan".

5 - Lafzen, "seni ölçülü yapandır O," yani insanı maddî ihtiyaçlara ve duygusal dürtülere bağımlı ve aynı zamanda zihnî ve ruhî kavrayışlar ile donatılmış bir varlık yapan: başka bir deyişle, "ruh ile beden"in talepleri arasında önceden mevcut bir çatışmanın olmadığı bir varlık, çünkü insan cinsinin bu her iki yüzü/cephesi -sonraki ayette vurgulandığı gibi- ilahî irade eseridir ve bu nedenle de manevî/ahlakî açıdan dengeli ve adildir.

8. ve seni dilediği şekilde bir araya getiren (Rabbinden)?
9. Hayır, [ey insanlar,] siz [Allah'ın] hükmünü yalanla[maya ne zaman kalkıştıysanız Allah'tan uzaklaş]tınız! (6)

6 - Bu pasajın yalnızca hakikati inkar edenlere değil, ama genel olarak "insan"a veya "insanlar"a seslendiği gerçeği ışığında baktığımızda görürüz ki "yalanlama(ya kalkışma)" ifadesi, bu bağlamda, mutlaka Allah'ın nihaî hükmünün/yargısının bilinçli inkarı anlamına gelmeyip, daha çok, birçok insanda mevcut olan, yaptıklarından dolayı Allah'ın huzurunda hesap verme gerçeğine zihnini -geçici veya sürekli olarak- kapama eğilimini gösterir: bu nedenle, yukarıdaki ifadeyi "yalanlamaya ne zaman kalkıştıysanız" şeklinde çevirdim.

10. Halbuki üzerinizde gözetleyici güçler vardır,
11. değerli kaydedici(ler),
12. yaptığınız her şeyin farkında olan! (7)

7 - Klasik müfessirler, burada, müteşabih olarak insanların bütün fiillerini kaydeden muhafız meleklere işaret edildiği görüşündedirler. Ancak, 50:16-23'ün çevirisinde buna başka bir açıklama getirdim ve bu açıklamayı ilgili notlar 11-16'da detaylı olarak ele aldım. Sözkonusu yorumdan hareketle diyebiliriz ki, her insanın başına dikilen "gözetleyici güç" (hâfiz), onun bilinç altında yatan bütün saikleri ve eylemlerini "kaydeden" kendi vicdanıdır. Bu, insan yapısının en temel unsuru olduğundan 11. ayette "değerli" olarak tanımlanmıştır.

13. Bakın, [öteki dünyada] gerçek erdem sahipleri nimetler içinde bulunacaklar,
14. kötü ruhlular ise yakıcı bir ateş içinde,
15. [bir ateş ki] Hesap Günü ortasına düşerler,
16. ve ondan kurtulmaları mümkün olmaz.
17. Hesap Günü nedir bilir misin?
18. Ve bir kez daha: Hesap Günü nedir bilir misin? (8)

8 - Bu ayetin başındaki sümme kelimesini "Ve bir kez daha" şeklinde çevirmem konusunda bkz. sure 6, not 31. Bu belâgat sorusunun tekrarlanması, insan aklının (intellect) ve tasavvurunun onu cevaplayamayacağını, çünkü Hesap Günü olarak tanımlanan şeyin, hâlâ bizim beşerî tecrübemizin ötesinde bulunan ve bu nedenle kavramsal olarak tasavvur edilemeyen gerçekliğin başlangıcını oluşturacağını göstermek içindir: Bu nedenle, yalnızca bir teşbîh -ve bizim ona göstereceğimiz duygusal reaksiyon- o gerçekliğin ne olabileceği hakkında bir ipucu verebilir.

19. Hiçbir insanın başka birine zerre fayda sağlayamayacağı bir Gün[dür o]: çünkü o Gün [açık seçik görülecektir ki] hakimiyet yalnız Allah'a aittir.
KURAN uygulamasını telefonunuza siz de yükleyin: